5 Temmuz 2021 Pazartesi

Beyaz Geceler/ Dostoyevski

... Her zaman böyle değil midir?Mutsuz olduğumuzda başkalarının mutsuzluğunu çok daha yakından hissederiz.Duygular işte o anlarda incelip güçlenirler. ... Uzun zamandan beri kafamı kurcalayan bir şey var.İnsanlar birbirlerine karşı niçin açık yüreklilikle davranmıyorlar.Niçin en iyi insan bile karşısındakinden bir şeyler saklıyor, düşündüklerini söylemiyor?Söylediklerimize inanılacağı zamanlarda bile neden insan içindeki her şeyi söyleyemiyor?Nedense insanlar olduklarından sert gözükmek istiyorlar.Duygulrını açıklarlarsa altta kalacaklarına, küçük düşüneceklerine dair his var içlerinde. ...

14 Haziran 2021 Pazartesi

Üç Şiir/Nazım Hikmet

Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani,yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani,bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani,o derece,öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan,sırtın duvarda, yahut, kocaman, gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel,en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak,yani ağır bastığından. Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani,beyaz masadan bir daha kalkamamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, diyelim ki,cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız, insanları,hayvanları,kavgası ve rüzgarıyla yani,duvarın arkasındaki dışarıyla. Yani,nasıl ve nerde olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

10 Haziran 2021 Perşembe

YÜRÜME/ORUÇ ARUOBA

 



Hep, olmamız gerektiğini düşündüğümüz kendimiz ile -hep biraz 'şaşarak'- olmakta olduğumuzu gördüğümüz kendimiz arasındaki aykırılık, sanki, orası burası delik bir şemsiyeyle sağanak altına çıkmışız gibi bir etki bırakır üzerimizde.

🌼 

 Herşeyi, hep, geciktiririz-sonra, düşünmüş ama yapmamış olduğumuz bir sürü şeyin yükü, birden,aniden,tek bir günde, gelir, yüklenir omuzlarımıza.

🌼

Kalabildiğimiz tek yer, ötekilerin bellekleridir. 

🌼

     Yol kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir.

🌼

Düzenini bozarak gezginliğe çıkan kişi, kendi düzeninin peşine düşmüştür.

🌼


🌼

Yola çıkacak kişinin aşması gereken ilk ve en önemli engel, kendi yerleşikliğidir:

kendi yeri

-kendisidir.

🌼

Yol, dolaşır...

🌼

Bir yeri, gerçekten ve toptan terketmeyen, yeni bir yola çıkamaz.

🌼

Her yol

kişiye varıyor sonunda,

kişinin kendisine...

🌼

Kişiler için de mevsimler olmalı-

mevsim dönümleri: Güneşin indiği-çıktığı, ışığın azaldığı-çoğaldığı;  yağmurların çok ya da az yağdığı; rüzgarların sert ya da yumuşak estiği zaman dilimleri--

"inişler, çıkışlar"...

🌼

Kişi, 'arayış'tır.

🌼

 Kişi, kendine bir türlü ulaşamayandır -kendine doğru hamle eden, çabalayan, uzanan, ama bir türlü dokunamayan. 



 

 

8 Mart 2021 Pazartesi

Genç Werther'in Acıları/Goethe


 BİRİNCİ KİTAP

...

4 Mayıs 1771

...

Ne var ki sevgili dostum, bu küçücük mesele bile yanlış anlaşılmaların ve ataletin, dünyada belki de her türlü hile ve kötü niyetten çok daha fazla yanılgıya sebep olduğunu gördüm.

...Bu yeryüzü cennetinde yalnızlık yüreğime nefis bir merhem oldu...

15 Mayıs

...

Elbette ben de eşit olmadığımızı ve olamayacağımızı biliyorum ama saygınlık kazanmak için aşağı tabaka denen tabakadan uzaklaşmak gerektiğine inananların, yenileceğini düşündüğü için düşmanından saklanan bir korkaktan farkı yok bana göre.

17 Mayıs

...

Her yerde nasılsa burada da öyle! İnsan, nereye gidersen gir her yerde aynı.Herkes çoğu zaman geçim derdinde; geriye kalan ve özgür olabilecekleri o azıcık zaman dilimi de onları o kadar ürkütüyor ki, bundan kaçıp kurtulmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.Ah insanlığın kaderi bu!

22 Mayıs

...

İnsanların içlerindeki sorgulayan ve faal olan kuvvetleri sınırlandırmalara baktığımızda, tüm yapıp edilenlerin zavallı yaşamlarımızın süresini uzatmaktan başka amacı taşımayan ihtiyaçları karşılamaya yönelik olduğunu fark ediyorum; dahası, bu sorgulamanın belli noktalarındaki her türlü rahatlama, hayali bir kabullenmeden ibaret, çünkü içinde tutsak olduğumuz duvarları,rengarenk şekiller ve ışıltılı manzaralarla süslemekten başka bir şey yapmıyoruz-bütün bunlar karşısında dilim tutuluyor Wilhelm. Kendi içime dönüyor, orada kendime ait bir dünya buluyorum!

27 Mayıs

...

Eğlencenin tam ortasında bir talihsizlik yaşandığı ya da ürkütücü bir olay olduğu zaman bunun bizi şaşkına çevirmesi, her zamankinden daha çok etkilenmesi gayet doğaldır; bu kısmen, iki durum arasındaki zıtlığın daha şiddetli hissedilmesinden, kısmen de duyularımızın fazlasıyla açılmasından ve izlenimleri daha hızlı almasından kaynaklanıyor.

...

..."aralarında en çok korkanlardan biri bendim ama onlara cesaret vermek için korkmuyormuş gibi davranınca gerçekten korkmamaya başladım."

1 Temmuz

İnsanların birbirine eziyet çektirmesi kadar canımı sıkan başka bir şey daha yok; yaşamlarının baharında gencecik insanlar, tam da bütün sevinçlerini yaşamaya en açık oldukları zamanlarda, birlikte geçirecekleri şu kadarcık güzel günü kızgın, asık suratlarla mahvediyorlar ve boşa harcanan günlerin yerine yenisinin konamadığını anladıklarında çok şey oluyor.

...

Birbirimizi mutlu edemememiz yetmiyor mu zaten, bütün yüreklerin bazen kendi kendine bahşedebildiği keyifleri de  mi almamız gerekiyor birbirimizin elinden?

..."Yazıklar olsun,"dedim, "şiddete başvuranlara, bunu bir yüreğin kendiliğinden filizlenen basit sevinçlerini elinden almak için kullananlara.Hiçbir hediye,hiçbir lütuf bu dünyada zorbalarımızın kıskançlıktan mütevellit huzursuzlukları yüzünden berbat olan bir anlık sevincin yerini tutamaz.

12 Ağustos

...

"Siz insanlar", diye atıldım heyecanla, "bir konudan sürekli bu aptalca, bu iyi, bu kötü diye bahsetmek zorunda mısınız? Hem ne demek bütün bunlar? Davranışların kendi içi koşullarını araştırıyor musunuz hiç? Bunun niye olduğunun, niçin böyle olmak zorunda olduğunun nedenlerini bulmaya çalışıyor musunuz?Bunları yaparsanız, yargıda bulunurken böyle kestirmeye kaçmazsınız.

...

Yeryüzünde bir insanın diğerini anlaması ne mümkün!

...

İnsanları mutluluktan havaya uçuran şeyler, aynı zamanda üzüntü kaynağı olmak zorunda mıydı?

18 Ağustos

...

Doğanın canlılığı karşısında yüreğime dolan, içimi böylesine sevinçle dolduran, etrafımı çepeçevre saran dünyayı benim için bir cennete çeviren o sıcacık his artık benim için dayanılmaz bir işkenceye, beni her yerde izleyen, bana eziyet eden bir hayalete dönüştü.

22 Ağustos

...

Peşimi hiç bırakmayacak olan içimdeki bu sabırsızlığın nedeni, belki de koşulları değiştirmeye duyduğum özlem değil mi?

İKİNCİ KİTAP

24 Aralık 1771

...

Ne demek! Başkaları sahip oldukları azıcık kuvvet ve yetenekle karşımda gayet rahat ve kendini beğenmiş tavırlarla caka satarken, ben yine kendi kuvvetlerimden ve yeteneklerimden şüphe mi duyuyorum?Yüce Tanrım, bana her şeyi bahşetmek yerine yarısını esirgeseydin de kendine güven ve kanaatkarlık verseydin keşke!

26 Kasım 1771 

...

Yüreğini karşısındakine açabilen yüce bir ruhla karşılaşmak kadar sahici ve sıcacık başka bir sevinç yoktur bu dünyada.


OKUYUCUNUN NOTLARI:

Acıyı, umutsuzluğu biz mi yaşam alanımıza çekeriz?, yoksa onlar mı bizi bulur? Seçimlerimiz özgürlüğümüzün ya da tutsaklığımızın birer sembolü haline dönüşüyor bu yaşam çemberinde.

Duygularını çok derin yaşayan, sorgulayan, okudukça sorgulatan Genç Werther ; tüm duygularına en empatik halimizle odaklanmamızı sağlıyor.

Werther,  yüreği elinde bir kuş gibi titrerken, tutsaklığına çırpınırken tek başına yorulmuştu, bu yüreği ikinci bir elin de taşımasını istiyordu.

"Peşimi hiç bırakmayacak olan içimdeki bu sabırsızlığın nedeni, belki de koşulları değiştirmeye duyduğum özlem değil mi?" dedi Werther. Koşulları değiştirme gücünü ve yeteneğini kendisinde bulsaydı neler farklı ve ya aynı olurdu acaba?


Yeryüzünde bir insanın diğerini anlaması ne mümkün!

Anlamayı mümkünleştirelim mi ? Ne dersin sevgili okur...?

Ha, bir de değişim gücünü...:)





31 Temmuz 2020 Cuma

ERMİŞ/ HALİL CİBRAN - 2




*Dans ederseniz kimsenin prangalarına takılmadan, çekinmeniz gereken bir yasa olabilir mi? Giysinizi yırtıp atar ama kimsenin yolu üzerine bırakmazsanız kim yargılanabilir sizi?

〜〜〜

*Yüreğim kanadı; çünkü özgürlük peşinde koşma arzusu bile sizin için bir dizgin halini aldığında ve özgürlükten bir amaç, gerçekleşmiş bir şey olarak söz etmeyi bıraktığınızda Özgür olabilirsiniz ancak.

Günleriniz dertsiz, geceleriniz eksiksiz ve hüzünsüz olduğu zaman değil. Tam tersine, bütün bunlar yaşamınızı kuşatmışken, çıplak ve tüm bağlardan kurtulmuş olarak hepsinin üzerine yükseldiğiniz zaman özgürsünüz gerçekten.

Defetmek istediğiniz bir korkuysa, o korku sizin yüreğinizi mesken tutmuş, korkulanın elini değil. Gerçekte her şey arzulanan ve korkulan, iğrenç olan ve aziz tutulan, kovalanan ve kaçmak istediğiniz her şey, varlığınız içinde devinmekte, sürekli bir yarı kucaklaşma halinde.
Bunlar içinizde birbirine yapışık ışık ve gölge çiftleri halinde devinir. Gölge soluduğu ve yok olduğu zaman, geride kalan ışık bir başka ışığın gölgesi olur. İşte böyle, prangalarından kurtulan özgürlüğünüz, daha büyük bir özgürlüğün prangası olur.

〜〜〜

*Eğer yüreklerinizi yaşamlarınızın gündelik mucizeleri karşısında hayretle dolu tutabilseydiniz, acınız da en az sevinciniz kadar harikulade görünürdü.
Yüreğinizin mevsimlerini kabullenirdiniz, tıpkı tarlalarınızdan geçen mevsimleri her zaman kabullendiğiniz gibi. Ve hüzününüzün kışlarını dinginlikle seyrederdiniz.

〜〜〜

* “Hakikati buldum” değil, “bir hakikat buldum” deyin. “Ruhun yolunu buldum” demeyin. “Kendi yolumda yürürken ruhla karşılaştım” deyin .
Çünkü ruh her yolda yürür. Ruh ne bir hat üzerinde yürür, ne de saz gibi büyür. Ruh sayısız taç yapraklı lotus çiçeği gibi kat kat açılır.

~~〜

* Düşüncelerinizle barışık olmadığınız zaman konuşursunuz.
Yüreğinizin yalnızlığında barınamaz olunca da dudaklarınızda yaşarsınız bir oyalanma ve eğlence olur ses.
Konuştuklarımızın çoğunda düşünce yarı yarıya katledilir. Çünkü enginlerin kuşu doğru düşünce, kelimelerin kafesinde kanatlarını açsa da uçamaz.

〜~〜

*İhtiyaçları değişir insanın, fakat sevgisi ve sevgisinin ihtiyaçlarının karşılandığını görme arzusu değişmez.

Gözlerinizi bulandıran peçeyi on dokuyan eller kaldıracak. Kulaklarımızı dolduran kili onu yoğuran parmaklar delecek.
Göreceksiniz, işiteceksiniz. Ama körlüğü tattınız için üzüntü, sağır olduğunuz için pişmanlık duymayacaksınız.
Çünkü o gün bütün varlıkların saklı amaçlarını bileceksiniz ve karanlığı kutlayacaksınız, ışığı kutladınız gibi.

ERMİŞ/HALİL CİBRAN - 1


* Sessizliklerin peşine düşmüşüm ve sessizliklerden nasıl bir hazine bulmuşum başkalarına güvenle dağıtabileceğim?


〜〜〜

*Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin...Yolları zorlu ve dik olsa da.

Kanatları sizi sardığı zaman, ona teslim olun. Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da. Hem aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın. Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgarı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle.

Çünkü aşk taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi. Hem besler, hem büyütür hem de budar sizi.

Yücelerinize tırmanıp, okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı. Derken inip köklerinize, sarsar toprağa sıkı sıkı tutunuşlarını.

Mısır demetleri gibi derer sizi aşk. Harman yerinde dövüp çırılçıplak bırakır. Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir. Apak edinceye kadar öğütür sizi. Yumuşayana kadar yoğurur; sonra da atar kutsal ateşine, Tanrı’ nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye. 

Aşk bütün bunları, yüreğinizin surlarına ermeniz ve bu bilgiye Hayat’ ın yüreğinin bir parçası olabilmeniz için yapacaktır.

Sevdiğiniz zaman “ Tanrı yüreğimde” değil, “ Tanrı’nın yüreğindeyim” deyin. Sanmayın aşkın rotasını çizebileceğinizi, çünkü aşk sizin rotanızı çizer, size buna layık bulursa eğer.


〜〜〜

*Fakat bırakın mesafeler olsun birlikteliğinizde. Bırakın dans etsin göklerin rüzgarları aranızda. Birbirinizi sevin ama aşkı pranga eylemeyin: Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.

Hatta aynı müzikle titreseler de ayrı duran telleri gibi lavtanın. Yüreklerinizi verin, fakat teslim etmeyin birbirinizin eline. Çünkü bir tek Hayat’ın avucuna sığar yürekleriniz.

Birlikte durun ama yapışmayın birbirinize: Çünkü ayrı durur tapınağın sütunları. Hem birbirinin gölgesinde büyümez meşeyle selvi.

〜〜〜


*Gerçekten vermek kendinden vermektir.

Kuyunuz suyla doluyken çekilen susuz kalma korkusu değil midir asıl giderilemez susuzluk?

“Veririm ama sadece hak edenlere” dersiniz sık sık. Ne meyve bahçelerinizdeki ağaçlar böyle der ne de çayırlarınızdaki sürüler. Onlar yaşayabilmek için verir; çünkü vermekten kaçınmak yok olmaktır.

Çünkü aslında hayata bir şeyler vermek hayata mahsustur; kendinizi verici sayan sizler sadece birer tanıksınız. 

〜〜〜


*Dişlerinizle bir elmayı çiğnerken ona gönlünüzde deyin ki: “ Tohumların benim bedenimde yaşayacak ve geleceğinin tomurcukları benim yüreğimde çiçek açacak. Rayihan benim nefesim olacak, birlikte sevineceğiz bütün mevsimlerde.” 


〜〜〜

*Çalışırken yeryüzünün en ırak düşünün; daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş parçasını gerçekleştiriyorsunuz. Ve çalışmayı sürdürmekle, Aslında hayatı sevmiş oluyorsunuz.

Yazılanı silecek olan yalnızca alın teridir.

Gönülsüz pişirilen ekmek acı olur ve ancak yarısını giderir insanın açlığının.


〜〜〜

*Keder varlığınızda ne kadar derin bir oyuk açarsa, taşıyabileceğiniz sevinç o kadar fazla olur.


〜〜〜


*Hayalinizde kırlara çardak kurun, kent surları içine bir ev inşa etmeden önce.

Eviniz sizi kuşatan daha geniş bir bedendir adeta. Güneşte büyür ve gecenin dinginliğine uyur; düş görmez de değildir. Eviniz düş görmez mi ve düşünde kenti bırakıp korulara ya da tepelere gitmez mi?

Evlerinizi avucuma toplayı, tohum eker gibi ormanlara ve çayırlara serpebilmek isterdim. Vadiler caddeleriniz, yeşil patikalar dar sokaklarınız olsun isterdim, birbirinizi bağlar arasında arayıp giysileriniz mis gibi toprak kokarak gelin isterdim.

〜〜〜


*Giysilerde mahremiyetin özgürlüğü olsa da aradığınız, bulacağanız koşum ve zincir olabilir.
Giyimde edep ahlaksız olanın gözlerinden korunmak için bir kalkandır, unutmayın.
Ahlaksız diye bir şey kalmadığında ise giyimde edep prangadan ve zihin kirliliğinden başka nedir ki? Hem unutmayın, çıplak ayaklarınızı hissetmek haz verir toprağa ve rüzgarlar saçlarınızla oynamak özlemindedir.






23 Temmuz 2020 Perşembe

Cemal Süreya'ya Mektuplar/Ahmed ARİF



                                 Cemal Süreya'ya Mektuplar-Ahmed ARİF







...
Ahmed halkın kendisidir,sesidir,yüreğidir,hasretidir.Evet ezilen, horlanan, yıllar yılı kurşunlanan, parçalanan, talan edilen, ama yine de ayakta duran, iyi ve mutlu günler düşleyen halkın ta kendisidir Ahmed.
...

Devrimci bilinci, vatan tutkusu, halkından kopmazlığı, doğruluğu, usta kalemi,namuslu dünya görüşü ve bilgisidir, Ahmed'i ozan eden, Ahmed Arif eden.
...

                                                                                           Fikret OTYAM
                                                                                                    (Ankara-22 Aralık 1968)

...

Sözcükleri bir yolun bin yılda kendiliğinden oluşması gibi oluşur.Yalnız dostlarıyla konuşan dev çocuk.Gelecek zamanı bekler hep.Kendini bir mitoloji olarak görmeye alıştı.Sudan mezopotamlar çıkacak ıslık çalınca.
Şiirine çekilmiş bir kumandan; kalesinde sabırsız adımlarla gidip gelen bir şair gibi.

...

                                                                                                                    

                                                                                             Cemal SÜREYA
                                                                                                Papirüs, Ocak 1969

...

Güzel beyninden, güzel yüreğinden,güzelim kardaşlığından af dilerim.Amacım sana sosyoloji öğretmek değil.Ama sen ki benim yarı parçamsın,- Suyun ötesindeki parçamsın!

....

                                                                                   Ahmed ARİF
                                                                                  25-Şubat-1969 Ankara








19 Temmuz 2020 Pazar

ORUÇ ARUOBA/ ol an










İNCE ELLERİN

Nasıl ince, ellerin, parmakların

coşkuyla ağırlığını kavrarken yaşamın,
nasıl katı, nasıl soğuk, kurşunların
sessiz ve dingin dünyada yaşamak için.


Orada mısın-

serin ve sessiz kollarında 
denizin;
özgür dünya?

Orada mısın-

pırıldadığın yerde?

Buradasın-

kuruyorum seni
pırıltı
pırıltı
renk renk
özleyerek.

Oradasın-

kuruyorsun beni
pırıltı pırıltı
renk renk
özümseyerek.

Orada mısın?

Göremiyorum seni-
öylesine yoğun bir karanlık
uzanıyor ki benden sana 
gözlerim 
delinmiş gibi.

Oradasın.

Görüyorum seni-
öylesine yoğun bir aydınlık
ulaşıyor ki benden sana 
gözlerim 
dirilmiş gibi.

Orada mısın?


Ben buradayım:

kendimi bıraktığım yerde.
Çevremde
şiddetli rüzgarın
eğip büktüğü,savurduğu
anlık düşünceler.

Burada mısın?


Ben buradayım:

kendimi tarttığım yerde.
Ardımda
öfkeli yazgının
itip götürdüğü,attığı
geçmiş düşünceler.

Burada değilsin.


Ben buradayım:

kendimi kurduğum yerde.
Önümde
zorunlu sorumluğun
batıp çıktığı,yüzdüğü
gelecek düşünceler.

Oradasın.

Ben de 
burada.

Orada mısın:

koyu yosun
altın kum
parlak kaya?

Buradayım:

kuru ot
tozlu toprak
kızgın taş.

Orada mısın?

Densiz gülüşlerden uzak-
kuruyor musun 
beni?

Ben ki 

yılların çakıllarıyla tıkanmış
kuyu gibiyim:
suyu yeşilleşmiş,
artık,yalnız,
kurbağa besleyen.

Ben ki

yılların yağmurlarıyla çürümüş
tahta gibiyim:
dokusu grileşmiş,
artık, yalnız,
ateşe atılabilen.

Beni 

kuruyor musun-
arsız gürültülerden uzak
orada?

Orada mısın?


Koyu mavilikte

bir an
dur ve dön:

Buradayım-

buraya dek uzanıyor 
derinliğin.

Sessizliğim:

orada
duyuruyor mu beni sana
buradan,
rüzgarın dalları
bir an 
bıraktığı aralarda?

Ara ara 

dokunuyorum sana 
buradan
oraya.

Buradasın:

ulaştım sana.

Burada:

yumuşak yumuşak
renklerle çizgilerle
geciktirsen de gelişimi
bir çığ gibiyim artık
doruklarında toplanan.

Buradasın-

burada:
yorgun beynim
bitkin gövdem
kımıltılarla
yaklaşırken sana,
incecik bileklerin
koştu bana,
karşıladı
bezgin devinimlerimi
dipdiri gerilimlerle.

Buradasın-

burada:
yanımda.



25 Mayıs 2020 Pazartesi

MASALLARLA YOLA ÇIK/ JUDİTH MALİKA LİBERMAN



Keşiş gülümseyerek ona baktı: "En kritik satranç oyununu, ruhunla giriştiğin mücadeleyi kazandın dostum. Önce karşılaşabileceğin sonuçlardan korkmayı bırakıp şimdi bulunduğun ana döndün; sonra tüm dikkatini oyuna verdin. Bu da ortama barışı getirdi. Kalp yalnızca barışın olduğu yerde açılır ve sevgi onun içine akar."





O günden sonra kral, "Yeter" diyemeyen herkesin kaderinde olduğu gibi sonsuz emek harcayarak, sisli nehirde bir ileri bir geri gidip geldi.



Her yolculuk bir adımla başlar, ama o ilk adımın kendisi bir karar ve bir ayrılış olduğundan zordur. rüyalarımızı eyleme dönüştürmek, olanı bıraktırmayı gerektirir. Bu, değişimin en zor kısmıdır: Bilineni bırakmak. Bulunduğumuz durumun ne kadar rahatsızlık verici olduğu fark etmez; hayatımız ona bağımlıymışçasına, köprüdeki dilenci gibi bilinene sarılırız. Zira onun yerini neyin alacağını bilmiyoruz.






Saraylar da var, ağaç evler de; ama günün sonunda bu dünyada tek 
ihtiyacımız, dört duvar ve bir çatı.






Gece padişahın kızı yatakta, kandil sönmeden önce, Hasan'ın karşısına oturup ona kervanı sordu. Sevdalısı olduğu kadının gözlerine bakan Hasan gerçeği birden hatırladı. Aşkın gözleri bir ayna gibidir; bizi, gerçek halimizi yansıtan bir ayna...





Tutunduğumuz düş göğsümüzü yakar, kalbimizi açar. Sahip olduğun her şeyi ona vermeye hazırsan başka bir masalın içine bir adım daha at.






Bir sorun paylaşırken genellikle tavsiye, çözümler ve hatta uzun cevaplar istemeyiz; bazen sadece gerçekten görülmeye ve duyulmaya ihtiyacımız olabilir.




Ne zaman sessizce birini yargılasak, toplumda, katlanarak artan bir şiddet titreşimi yarattığımıza inanıyorum. Biz başkalarına yönelttiğimiz kendi yargılarımızın ilk kurbanlarıyız. Ne zaman birini yargılasak, bu insana herhangi bir şekilde benzemeyi engellediğimiz bir hücrenin içine tıkıyoruz.
Genellikle yargıladığımız insanı ve onu yargıladığımız şeyi hayatımıza dahil ederek, kendimizi özgür kılacağımızı düşünüyorum.





Fakat bazen, bazen diyorum, en kötü başlangıçlar tüm mutlu sonların en tatlısına dönüşebilir.

28 Ocak 2020 Salı

GÜLTEN AKIN/ DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ/ SEÇME ŞİİRLER



DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsan götürsen
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak 
Anlasan

Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü

Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa 
Böcekler gibi başlamalı yeniden 
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta 
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden

GÜLTEN AKIN/ DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ/ SEÇME ŞİİRLER



GÜLERKEN YÜZÜN

Gülerken yüzün
Dem çeken bir güvercinin sesini
İçin için büyüyen çimenleri
Baharda lunaparkı bayram yerini
Ve alışkanlıklar dışında her şeyi

Gülerken yüzün
Aşıyor geçmişin acılarını 
Kendini yarına değiştiriyor

Gülerken yüzün
Sanki çarmıhını kırmışsın 
Senin ve ardından geleceklerin
Aylası alnına düşmüş gecenin 
Oturmuş ağlıyor kendisi

Bunu öyle candan öyle yürekten
Öyle bir tutkuyla istiyorum ki
Aklımda hep öyle kalmalısın