31 Temmuz 2020 Cuma

ERMİŞ/HALİL CİBRAN - 1


* Sessizliklerin peşine düşmüşüm ve sessizliklerden nasıl bir hazine bulmuşum başkalarına güvenle dağıtabileceğim?


〜〜〜

*Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin...Yolları zorlu ve dik olsa da.

Kanatları sizi sardığı zaman, ona teslim olun. Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da. Hem aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın. Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgarı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle.

Çünkü aşk taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi. Hem besler, hem büyütür hem de budar sizi.

Yücelerinize tırmanıp, okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı. Derken inip köklerinize, sarsar toprağa sıkı sıkı tutunuşlarını.

Mısır demetleri gibi derer sizi aşk. Harman yerinde dövüp çırılçıplak bırakır. Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir. Apak edinceye kadar öğütür sizi. Yumuşayana kadar yoğurur; sonra da atar kutsal ateşine, Tanrı’ nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye. 

Aşk bütün bunları, yüreğinizin surlarına ermeniz ve bu bilgiye Hayat’ ın yüreğinin bir parçası olabilmeniz için yapacaktır.

Sevdiğiniz zaman “ Tanrı yüreğimde” değil, “ Tanrı’nın yüreğindeyim” deyin. Sanmayın aşkın rotasını çizebileceğinizi, çünkü aşk sizin rotanızı çizer, size buna layık bulursa eğer.


〜〜〜

*Fakat bırakın mesafeler olsun birlikteliğinizde. Bırakın dans etsin göklerin rüzgarları aranızda. Birbirinizi sevin ama aşkı pranga eylemeyin: Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.

Hatta aynı müzikle titreseler de ayrı duran telleri gibi lavtanın. Yüreklerinizi verin, fakat teslim etmeyin birbirinizin eline. Çünkü bir tek Hayat’ın avucuna sığar yürekleriniz.

Birlikte durun ama yapışmayın birbirinize: Çünkü ayrı durur tapınağın sütunları. Hem birbirinin gölgesinde büyümez meşeyle selvi.

〜〜〜


*Gerçekten vermek kendinden vermektir.

Kuyunuz suyla doluyken çekilen susuz kalma korkusu değil midir asıl giderilemez susuzluk?

“Veririm ama sadece hak edenlere” dersiniz sık sık. Ne meyve bahçelerinizdeki ağaçlar böyle der ne de çayırlarınızdaki sürüler. Onlar yaşayabilmek için verir; çünkü vermekten kaçınmak yok olmaktır.

Çünkü aslında hayata bir şeyler vermek hayata mahsustur; kendinizi verici sayan sizler sadece birer tanıksınız. 

〜〜〜


*Dişlerinizle bir elmayı çiğnerken ona gönlünüzde deyin ki: “ Tohumların benim bedenimde yaşayacak ve geleceğinin tomurcukları benim yüreğimde çiçek açacak. Rayihan benim nefesim olacak, birlikte sevineceğiz bütün mevsimlerde.” 


〜〜〜

*Çalışırken yeryüzünün en ırak düşünün; daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş parçasını gerçekleştiriyorsunuz. Ve çalışmayı sürdürmekle, Aslında hayatı sevmiş oluyorsunuz.

Yazılanı silecek olan yalnızca alın teridir.

Gönülsüz pişirilen ekmek acı olur ve ancak yarısını giderir insanın açlığının.


〜〜〜

*Keder varlığınızda ne kadar derin bir oyuk açarsa, taşıyabileceğiniz sevinç o kadar fazla olur.


〜〜〜


*Hayalinizde kırlara çardak kurun, kent surları içine bir ev inşa etmeden önce.

Eviniz sizi kuşatan daha geniş bir bedendir adeta. Güneşte büyür ve gecenin dinginliğine uyur; düş görmez de değildir. Eviniz düş görmez mi ve düşünde kenti bırakıp korulara ya da tepelere gitmez mi?

Evlerinizi avucuma toplayı, tohum eker gibi ormanlara ve çayırlara serpebilmek isterdim. Vadiler caddeleriniz, yeşil patikalar dar sokaklarınız olsun isterdim, birbirinizi bağlar arasında arayıp giysileriniz mis gibi toprak kokarak gelin isterdim.

〜〜〜


*Giysilerde mahremiyetin özgürlüğü olsa da aradığınız, bulacağanız koşum ve zincir olabilir.
Giyimde edep ahlaksız olanın gözlerinden korunmak için bir kalkandır, unutmayın.
Ahlaksız diye bir şey kalmadığında ise giyimde edep prangadan ve zihin kirliliğinden başka nedir ki? Hem unutmayın, çıplak ayaklarınızı hissetmek haz verir toprağa ve rüzgarlar saçlarınızla oynamak özlemindedir.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder