31 Temmuz 2020 Cuma

ERMİŞ/ HALİL CİBRAN - 2




*Dans ederseniz kimsenin prangalarına takılmadan, çekinmeniz gereken bir yasa olabilir mi? Giysinizi yırtıp atar ama kimsenin yolu üzerine bırakmazsanız kim yargılanabilir sizi?

〜〜〜

*Yüreğim kanadı; çünkü özgürlük peşinde koşma arzusu bile sizin için bir dizgin halini aldığında ve özgürlükten bir amaç, gerçekleşmiş bir şey olarak söz etmeyi bıraktığınızda Özgür olabilirsiniz ancak.

Günleriniz dertsiz, geceleriniz eksiksiz ve hüzünsüz olduğu zaman değil. Tam tersine, bütün bunlar yaşamınızı kuşatmışken, çıplak ve tüm bağlardan kurtulmuş olarak hepsinin üzerine yükseldiğiniz zaman özgürsünüz gerçekten.

Defetmek istediğiniz bir korkuysa, o korku sizin yüreğinizi mesken tutmuş, korkulanın elini değil. Gerçekte her şey arzulanan ve korkulan, iğrenç olan ve aziz tutulan, kovalanan ve kaçmak istediğiniz her şey, varlığınız içinde devinmekte, sürekli bir yarı kucaklaşma halinde.
Bunlar içinizde birbirine yapışık ışık ve gölge çiftleri halinde devinir. Gölge soluduğu ve yok olduğu zaman, geride kalan ışık bir başka ışığın gölgesi olur. İşte böyle, prangalarından kurtulan özgürlüğünüz, daha büyük bir özgürlüğün prangası olur.

〜〜〜

*Eğer yüreklerinizi yaşamlarınızın gündelik mucizeleri karşısında hayretle dolu tutabilseydiniz, acınız da en az sevinciniz kadar harikulade görünürdü.
Yüreğinizin mevsimlerini kabullenirdiniz, tıpkı tarlalarınızdan geçen mevsimleri her zaman kabullendiğiniz gibi. Ve hüzününüzün kışlarını dinginlikle seyrederdiniz.

〜〜〜

* “Hakikati buldum” değil, “bir hakikat buldum” deyin. “Ruhun yolunu buldum” demeyin. “Kendi yolumda yürürken ruhla karşılaştım” deyin .
Çünkü ruh her yolda yürür. Ruh ne bir hat üzerinde yürür, ne de saz gibi büyür. Ruh sayısız taç yapraklı lotus çiçeği gibi kat kat açılır.

~~〜

* Düşüncelerinizle barışık olmadığınız zaman konuşursunuz.
Yüreğinizin yalnızlığında barınamaz olunca da dudaklarınızda yaşarsınız bir oyalanma ve eğlence olur ses.
Konuştuklarımızın çoğunda düşünce yarı yarıya katledilir. Çünkü enginlerin kuşu doğru düşünce, kelimelerin kafesinde kanatlarını açsa da uçamaz.

〜~〜

*İhtiyaçları değişir insanın, fakat sevgisi ve sevgisinin ihtiyaçlarının karşılandığını görme arzusu değişmez.

Gözlerinizi bulandıran peçeyi on dokuyan eller kaldıracak. Kulaklarımızı dolduran kili onu yoğuran parmaklar delecek.
Göreceksiniz, işiteceksiniz. Ama körlüğü tattınız için üzüntü, sağır olduğunuz için pişmanlık duymayacaksınız.
Çünkü o gün bütün varlıkların saklı amaçlarını bileceksiniz ve karanlığı kutlayacaksınız, ışığı kutladınız gibi.

ERMİŞ/HALİL CİBRAN - 1


* Sessizliklerin peşine düşmüşüm ve sessizliklerden nasıl bir hazine bulmuşum başkalarına güvenle dağıtabileceğim?


〜〜〜

*Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin...Yolları zorlu ve dik olsa da.

Kanatları sizi sardığı zaman, ona teslim olun. Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da. Hem aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın. Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgarı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle.

Çünkü aşk taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi. Hem besler, hem büyütür hem de budar sizi.

Yücelerinize tırmanıp, okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı. Derken inip köklerinize, sarsar toprağa sıkı sıkı tutunuşlarını.

Mısır demetleri gibi derer sizi aşk. Harman yerinde dövüp çırılçıplak bırakır. Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir. Apak edinceye kadar öğütür sizi. Yumuşayana kadar yoğurur; sonra da atar kutsal ateşine, Tanrı’ nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye. 

Aşk bütün bunları, yüreğinizin surlarına ermeniz ve bu bilgiye Hayat’ ın yüreğinin bir parçası olabilmeniz için yapacaktır.

Sevdiğiniz zaman “ Tanrı yüreğimde” değil, “ Tanrı’nın yüreğindeyim” deyin. Sanmayın aşkın rotasını çizebileceğinizi, çünkü aşk sizin rotanızı çizer, size buna layık bulursa eğer.


〜〜〜

*Fakat bırakın mesafeler olsun birlikteliğinizde. Bırakın dans etsin göklerin rüzgarları aranızda. Birbirinizi sevin ama aşkı pranga eylemeyin: Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.

Hatta aynı müzikle titreseler de ayrı duran telleri gibi lavtanın. Yüreklerinizi verin, fakat teslim etmeyin birbirinizin eline. Çünkü bir tek Hayat’ın avucuna sığar yürekleriniz.

Birlikte durun ama yapışmayın birbirinize: Çünkü ayrı durur tapınağın sütunları. Hem birbirinin gölgesinde büyümez meşeyle selvi.

〜〜〜


*Gerçekten vermek kendinden vermektir.

Kuyunuz suyla doluyken çekilen susuz kalma korkusu değil midir asıl giderilemez susuzluk?

“Veririm ama sadece hak edenlere” dersiniz sık sık. Ne meyve bahçelerinizdeki ağaçlar böyle der ne de çayırlarınızdaki sürüler. Onlar yaşayabilmek için verir; çünkü vermekten kaçınmak yok olmaktır.

Çünkü aslında hayata bir şeyler vermek hayata mahsustur; kendinizi verici sayan sizler sadece birer tanıksınız. 

〜〜〜


*Dişlerinizle bir elmayı çiğnerken ona gönlünüzde deyin ki: “ Tohumların benim bedenimde yaşayacak ve geleceğinin tomurcukları benim yüreğimde çiçek açacak. Rayihan benim nefesim olacak, birlikte sevineceğiz bütün mevsimlerde.” 


〜〜〜

*Çalışırken yeryüzünün en ırak düşünün; daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş parçasını gerçekleştiriyorsunuz. Ve çalışmayı sürdürmekle, Aslında hayatı sevmiş oluyorsunuz.

Yazılanı silecek olan yalnızca alın teridir.

Gönülsüz pişirilen ekmek acı olur ve ancak yarısını giderir insanın açlığının.


〜〜〜

*Keder varlığınızda ne kadar derin bir oyuk açarsa, taşıyabileceğiniz sevinç o kadar fazla olur.


〜〜〜


*Hayalinizde kırlara çardak kurun, kent surları içine bir ev inşa etmeden önce.

Eviniz sizi kuşatan daha geniş bir bedendir adeta. Güneşte büyür ve gecenin dinginliğine uyur; düş görmez de değildir. Eviniz düş görmez mi ve düşünde kenti bırakıp korulara ya da tepelere gitmez mi?

Evlerinizi avucuma toplayı, tohum eker gibi ormanlara ve çayırlara serpebilmek isterdim. Vadiler caddeleriniz, yeşil patikalar dar sokaklarınız olsun isterdim, birbirinizi bağlar arasında arayıp giysileriniz mis gibi toprak kokarak gelin isterdim.

〜〜〜


*Giysilerde mahremiyetin özgürlüğü olsa da aradığınız, bulacağanız koşum ve zincir olabilir.
Giyimde edep ahlaksız olanın gözlerinden korunmak için bir kalkandır, unutmayın.
Ahlaksız diye bir şey kalmadığında ise giyimde edep prangadan ve zihin kirliliğinden başka nedir ki? Hem unutmayın, çıplak ayaklarınızı hissetmek haz verir toprağa ve rüzgarlar saçlarınızla oynamak özlemindedir.






23 Temmuz 2020 Perşembe

Cemal Süreya'ya Mektuplar/Ahmed ARİF



                                 Cemal Süreya'ya Mektuplar-Ahmed ARİF







...
Ahmed halkın kendisidir,sesidir,yüreğidir,hasretidir.Evet ezilen, horlanan, yıllar yılı kurşunlanan, parçalanan, talan edilen, ama yine de ayakta duran, iyi ve mutlu günler düşleyen halkın ta kendisidir Ahmed.
...

Devrimci bilinci, vatan tutkusu, halkından kopmazlığı, doğruluğu, usta kalemi,namuslu dünya görüşü ve bilgisidir, Ahmed'i ozan eden, Ahmed Arif eden.
...

                                                                                           Fikret OTYAM
                                                                                                    (Ankara-22 Aralık 1968)

...

Sözcükleri bir yolun bin yılda kendiliğinden oluşması gibi oluşur.Yalnız dostlarıyla konuşan dev çocuk.Gelecek zamanı bekler hep.Kendini bir mitoloji olarak görmeye alıştı.Sudan mezopotamlar çıkacak ıslık çalınca.
Şiirine çekilmiş bir kumandan; kalesinde sabırsız adımlarla gidip gelen bir şair gibi.

...

                                                                                                                    

                                                                                             Cemal SÜREYA
                                                                                                Papirüs, Ocak 1969

...

Güzel beyninden, güzel yüreğinden,güzelim kardaşlığından af dilerim.Amacım sana sosyoloji öğretmek değil.Ama sen ki benim yarı parçamsın,- Suyun ötesindeki parçamsın!

....

                                                                                   Ahmed ARİF
                                                                                  25-Şubat-1969 Ankara








19 Temmuz 2020 Pazar

ORUÇ ARUOBA/ ol an










İNCE ELLERİN

Nasıl ince, ellerin, parmakların

coşkuyla ağırlığını kavrarken yaşamın,
nasıl katı, nasıl soğuk, kurşunların
sessiz ve dingin dünyada yaşamak için.


Orada mısın-

serin ve sessiz kollarında 
denizin;
özgür dünya?

Orada mısın-

pırıldadığın yerde?

Buradasın-

kuruyorum seni
pırıltı
pırıltı
renk renk
özleyerek.

Oradasın-

kuruyorsun beni
pırıltı pırıltı
renk renk
özümseyerek.

Orada mısın?

Göremiyorum seni-
öylesine yoğun bir karanlık
uzanıyor ki benden sana 
gözlerim 
delinmiş gibi.

Oradasın.

Görüyorum seni-
öylesine yoğun bir aydınlık
ulaşıyor ki benden sana 
gözlerim 
dirilmiş gibi.

Orada mısın?


Ben buradayım:

kendimi bıraktığım yerde.
Çevremde
şiddetli rüzgarın
eğip büktüğü,savurduğu
anlık düşünceler.

Burada mısın?


Ben buradayım:

kendimi tarttığım yerde.
Ardımda
öfkeli yazgının
itip götürdüğü,attığı
geçmiş düşünceler.

Burada değilsin.


Ben buradayım:

kendimi kurduğum yerde.
Önümde
zorunlu sorumluğun
batıp çıktığı,yüzdüğü
gelecek düşünceler.

Oradasın.

Ben de 
burada.

Orada mısın:

koyu yosun
altın kum
parlak kaya?

Buradayım:

kuru ot
tozlu toprak
kızgın taş.

Orada mısın?

Densiz gülüşlerden uzak-
kuruyor musun 
beni?

Ben ki 

yılların çakıllarıyla tıkanmış
kuyu gibiyim:
suyu yeşilleşmiş,
artık,yalnız,
kurbağa besleyen.

Ben ki

yılların yağmurlarıyla çürümüş
tahta gibiyim:
dokusu grileşmiş,
artık, yalnız,
ateşe atılabilen.

Beni 

kuruyor musun-
arsız gürültülerden uzak
orada?

Orada mısın?


Koyu mavilikte

bir an
dur ve dön:

Buradayım-

buraya dek uzanıyor 
derinliğin.

Sessizliğim:

orada
duyuruyor mu beni sana
buradan,
rüzgarın dalları
bir an 
bıraktığı aralarda?

Ara ara 

dokunuyorum sana 
buradan
oraya.

Buradasın:

ulaştım sana.

Burada:

yumuşak yumuşak
renklerle çizgilerle
geciktirsen de gelişimi
bir çığ gibiyim artık
doruklarında toplanan.

Buradasın-

burada:
yorgun beynim
bitkin gövdem
kımıltılarla
yaklaşırken sana,
incecik bileklerin
koştu bana,
karşıladı
bezgin devinimlerimi
dipdiri gerilimlerle.

Buradasın-

burada:
yanımda.