Keşiş gülümseyerek ona baktı: "En kritik satranç oyununu, ruhunla giriştiğin mücadeleyi kazandın dostum. Önce karşılaşabileceğin sonuçlardan korkmayı bırakıp şimdi bulunduğun ana döndün; sonra tüm dikkatini oyuna verdin. Bu da ortama barışı getirdi. Kalp yalnızca barışın olduğu yerde açılır ve sevgi onun içine akar."
O günden sonra kral, "Yeter" diyemeyen herkesin kaderinde olduğu gibi sonsuz emek harcayarak, sisli nehirde bir ileri bir geri gidip geldi.
Her yolculuk bir adımla başlar, ama o ilk adımın kendisi bir karar ve bir ayrılış olduğundan zordur. rüyalarımızı eyleme dönüştürmek, olanı bıraktırmayı gerektirir. Bu, değişimin en zor kısmıdır: Bilineni bırakmak. Bulunduğumuz durumun ne kadar rahatsızlık verici olduğu fark etmez; hayatımız ona bağımlıymışçasına, köprüdeki dilenci gibi bilinene sarılırız. Zira onun yerini neyin alacağını bilmiyoruz.
Saraylar da var, ağaç evler de; ama günün sonunda bu dünyada tek
ihtiyacımız, dört duvar ve bir çatı.
Gece padişahın kızı yatakta, kandil sönmeden önce, Hasan'ın karşısına oturup ona kervanı sordu. Sevdalısı olduğu kadının gözlerine bakan Hasan gerçeği birden hatırladı. Aşkın gözleri bir ayna gibidir; bizi, gerçek halimizi yansıtan bir ayna...
Tutunduğumuz düş göğsümüzü yakar, kalbimizi açar. Sahip olduğun her şeyi ona vermeye hazırsan başka bir masalın içine bir adım daha at.
Bir sorun paylaşırken genellikle tavsiye, çözümler ve hatta uzun cevaplar istemeyiz; bazen sadece gerçekten görülmeye ve duyulmaya ihtiyacımız olabilir.
Ne zaman sessizce birini yargılasak, toplumda, katlanarak artan bir şiddet titreşimi yarattığımıza inanıyorum. Biz başkalarına yönelttiğimiz kendi yargılarımızın ilk kurbanlarıyız. Ne zaman birini yargılasak, bu insana herhangi bir şekilde benzemeyi engellediğimiz bir hücrenin içine tıkıyoruz.
Genellikle yargıladığımız insanı ve onu yargıladığımız şeyi hayatımıza dahil ederek, kendimizi özgür kılacağımızı düşünüyorum.
Fakat bazen, bazen diyorum, en kötü başlangıçlar tüm mutlu sonların en tatlısına dönüşebilir.